Mehmet
Galip BAYSAN, 24 Haziran 2015
Bu yazı
serisine başlarken şunu açıkça beyan etmek isteriz ki; günümüzde Çağdaş
Demokrasinin en tabii hali olan çoğunlukçu demokratik düzenin kuruluşunun
hikâyesi hayli enteresandır. Bu konunun en az bilinen yönü; zamanın Milli Şefi
olarak adlandırılan İsmet İnönü’nün oynadığı roldür. Biz birkaç bölüm devam
edecek bu yazı serisi içinde bu dönüşün baş mimarı İnönü’nün rolünü anlatmaya
çalışacağız.
Atatürk
gibi İnönü’de “Demokrasi” idealine belki genç bir subayken sahip olmuştu, ancak
uygulama imkânına yavaş yavaş sahip oluyorlardı. Bu yolda ilerlerken de hiçbir
zaman Orduyu kullanmak akıllarından geçmedi. Orduyu siyaset dışında tutarken
siyasi yaşamın temel direği olarak partilerine güvendiler. Hatta Serbest Fırka
olayında olduğu gibi Atatürk’ten tarafsız kalması istendiğinde, Atatürk hiç bir
zaman “Ordu’nun başına geçerim” gibi bir söz kullanmamış fakat “o zaman bende
partimin başına geçer öyle mücadele ederim” sözleriyle kriz anında tek
çözüm kaynağının siyasi parti olacağını açıkça ortaya koymuştur. Atatürk’ün
kendisinden sonraki döneme “siyaset dışı kalmayı benimsemiş” bir Ordu
devredişi, onun dikkati çekmeyen, ancak demokratik yaşama geçiş döneminde
üzerinde durulması gereken en önemli miraslarından biridir.(1)
Rauf
Orbay’ın anılarında Cumhurbaşkanı seçildikten sonra İnönü’nün kendisine bir
parti kurmayı teklif ettiğini ve Rauf Bey’in “Oh! Beyim siz yine Cumhur reisi
ve biz yine muhalefette boğuşacağız” mealinde bir ifadeyle reddettiği
belirtilmektedir. Tamamen Atatürk’ün izinden giden İnönü, yaşının 60’a
dayandığı bir dönemde, ülkesini “çağdaş demokratik düzen”e bir kademe daha
yaklaştıracak büyük adımı atmaya hazırlanıyordu. İnönü bu adımın da Atatürk’ün
amacı olduğunu 10 Kasım 1962 tarihinde yaptığı bir radyo konuşmasında şu
sözlerle ifade etmektedir:
“Eğer
sağlığı müsaade etseydi, belki de İkinci Dünya savaşından önce bile, gene
bizzat Atatürk, eserini tamamlayacaktı. Çünkü Atatürk temel kanaatte
Cumhuriyetin ve millet hâkimiyetinin,iktidar ve muhalefet partileri
rejiminde olacağına yürekten inanmaktaydı.”.(2)
“Demokratik
rejim, Atatürk idaresinin amacı olmuştur. Atatürk idaresi demokratik rejimi
hazırlama devridir,”(3)
İsmet
Paşa’nın Demokrasi konusundaki görüşleri de şöyledir:
“Demokratik
yönetim insanlık yönetimidir. Biz bu yönetimi bütün çizgileri ile getireceğiz,
geliştireceğiz. Demokratik kurumlarımız tamamdır. Bir eksiğimiz ikinci
partidir. Bu işin tarihçesi şudur: Eğer İttihat Terakki, Hürriyet ve İtilaf Fırkası
girişimini her ne pahasına olursa olsun anlayışla karşılayabilmiş olsaydı, iki
parti geleneği ve eğitimi şimdi yerleşmiş olacaktı. Sonradan Hürriyet ve İtilaf
Fırkası işbaşına geçti ve kör tutkuları onları hainliğe kadar götürdü.
Cumhuriyet döneminde Terakkiperver Fırkasını bizim arkadaşlarımız kurdular.
Şeyh Sait isyanı bizi korkuttuğu için, henüz yeni olan devrimi korumak için bu
kaygıyla partiyi kapattık. Ama bu iyi bir şey olmamıştır. Onu koruyacaktık,
hata ettik. Koruyabilseydik, şimdi bu gelenek de yerleşmiş olacaktı.
Bu
eksiği tamamlayacağız. Bu kadar devrim yapmış olanlar, bunu da başaracaktır. Bu
kuvveti ben kendimde görüyorum. Yalnız on yıllık bir emek ister. Osmanlı
İmparatorluğundan ayrılan bütün uluslar Sırplar, Bulgarlar, Yunanlılar, hatta
Araplar, Mısır becerir de Türkler yapamazlar mı? Böyle şey olur mu? Mutlaka
bunu başaracağız. Baskı yönetimi kolaydır. Önemli olan demokrasiyi
işletmektedir. İkinci partiyi koruyacağım, büyük partiye ezdirmeyeceğim.
Bu parti Mecliste kurulacak orada kurulursa ona karşı da durumumuz aynı
olacaktır.”(4)
1944–1945
yıllarına yaklaşırken Çankaya’daki akşam yemeklerine davet ettiği arkadaşları
ile tartışırken ortaya koyduğu bu görüşler(5) İsmet Paşa’nın kesin
kararlılığının belirtileridir. Bu akşam yemeklerine katılanların anlattıklarına
göre, İsmet Paşa, bir parti kurulmasından yanadır ve çevresinde bunu
kurabilecek adamlar aramaktadır. “Ekonomide bazı hükümetlerin, bazı kişileri
zengin etmek için teşvik pirimi verdikleri gibi, İsmet Paşa’da parti kuracak
olana bazı garantiler vermektedir”.(6)
Ahmet
Şükrü Esmer İnönü’nün bu görüşlerini şu sözlerle teyit etmektedir.(7)
“Zorunlu
demeyeceğim ama o günkü (1945 yılı) uluslararası şartlar İsmet Paşa’yı itti.
İnönü zaten öteden beri çok partili hayatı kurmak kararındaydı. İnönü iktidara
1938’de geldi, fakat süratle savaşa doğru gidiliyordu. Savaş içinde çok partili
bir hayat elverişli bir durum olmayacaktı. Onun için bekledi. Biz yerimizi
demokrasiler cephesinde almıştık”.(8)
Suat Hayri
Ürgüplüye göre “CHP içindeki büyük bir arkadaş grubu zamanın erken olduğunu öne
sürüyorlar ve demokratik sisteme geçmek için İkinci Dünya Savaşının bitmesini
ve memlekete sükûnet geldikten sonra bunun denemesinin yerinde olacağını telkin
ediyorlardı. İnönü buna karşıydı. Ve enerjisiyle muhakkak bir an evvel
demokratik hayata geçmeyi istiyordu”.(9)
Halk
Partisi politikacılarının haklı olarak bazı endişeleri vardı. Onlar siyasi,
sosyal, dini her türlü irticadan ürküyor, halkın isteği dışında yapılan bütün
atılımların aleyhlerinde kullanılacağını tahmin ediyorlardı.
İsmet
İnönü 19 Mayıs 1945’te yaptığı bir konuşmayla demokrasi ile ilgili tartışmalara
yeni bir boyut kazandırmıştı.
“Memleketimizin
siyasi idaresi Cumhuriyetle kurulan halk idaresinin her istikamette
ilerlemeleri ve şartlarıyla gelişmeye devam edecektir. Harp zamanlarının
ihtiyatlı tedbirlere lüzum gösteren darlıkları kalktıkça memleketin siyaset ve
fikir hayatında demokrasi prensipleri daha geniş ölçüde hüküm sürecektir. Büyük
Meclisin şimdiye kadar parlak bir surette ispat ettiği hakikat halk idaresinin
memleketi serbest düşüncelere ve hürriyet hayatına alıştırıp eriştirmesi ve
geçmişte olan otoriter idarelerden daha kuvvetli olarak vatanda anarşiyi ve
sözü ayağa düşürmeyi kaldırması olmuştur. Büyük Meclis az zaman içinde büyük inkılâplar
geçirmiş bir memleketin sarsıntılara uğramadan, daha ziyade ilerlemesini temin
edecektir”.(10)
Aynı
günlerde İsmet İnönü’nün yakınlarında görülen ve ara seçimlerde memleketi
Kocaeli’nden milletvekili seçilen hukuk profesörü Nihat Erim, o gece (19 Mayıs
1945) İnönü’nün görüşlerini şu şekilde ifade ettiğini söylemektedir.
“Bizim
şimdiki sistemimiz baştaki şahsa dayanmaktadır. Bu türlü idareler ekseriya pek
parlak başlar, hatta bir süre parlak devam eder. Fakat bunun sonu yoktur.
Baştaki şahıs sahneden çekildiği zaman nasıl bir akıbetle karşılaşılacağı
bilinemez. Tek parti rejimleri normal demokrasi usulleri ile idare şekline
intikal edemedikleri, hiç değilse bu zaruri olan intikali tam zamanında
yapamadıkları için yıkılmışlardır. Yıkıntının arasında da birçok zahmetlerle
meydana getirilen bir eserin hepsi heba olmuştur. Memleketimizi böyle bir
akıbetten korumalıyız. Ciddi ve esaslı murakabe ve muhalefet sistemlerine
süratle geçmeliyiz”
“Ben
ömrümü tek parti rejimi ile geçirebilirim. Ama sonunu düşünüyorum. Benden
sonrasını düşünüyorum. Bu sebepten vakit geçirmeden işe girişmeliyiz”(11)
Aynı
günlerde Mecliste ünlü “Toprak Kanunu” tartışılıyor (4–18 Mayıs 1945) ve parti
içi muhalefet şekilleniyordu. 7 Haziran’da verilen dörtlü takrir nedeniyle 11
Haziran günü CHP Genel İdare Kurulu önemli bir toplantı yapıyordu. Bu
toplantıda İnönü arkadaşlarını dinledikten sonra görüşünü şu sözlerle belirtti:
“Bunu
parti içinde yapmasınlar. Çıksınlar, karşımıza geçsinler, teşkilatlarını da
kursunlar ve ayrı bir parti olacak mücadeleye girişsinler”.(12)
DİPNOTLAR:
(01)
Şevket Süreyya Aydemir, İkinci Adam-2, s.30 ( İstanbul-1985
(02) Aynı
eser, s.346
(03) Aydemir,
İkinci Adam-2, s.436; Abdi İpekçi, İnönü Atatürk’ü Anlatıyor, s.28-40
(İstanbul-1968)
(04) Mehmet
Kemal, Celal Bayar Efsanes ve Raftaki Demokrasii, s.132–134( İstanbul-1980)
(05) Aynı
eser, s.132
(06) Aynı
eser, s.134
(07) 1945yılında
A.Ş. Esmer Parlamento üyesiydi.
(08) Cumhuriyetin
Beş Dönemeci, s.109
(09) Cumhuriyetin
Beş Dönemeci, s.111
(10) M.
Toker, a.g.e.,s.58
(11) Aynı
eser, s.59
(12) Aynı
eser, s.68, 69; Feroz ve Bedia Turgay Ahmad : Türkiye’de Çok Partili
Politikanın Açıklamalı Kronolojis 1945-1971.,s.14( Ankara-1976)
Dr. M.
Galip Baysan
Yazar
Notu: Bu yazı başka bir yerde yayınlanmaktadır.(www.guvercinevi.net)
***
Dr. Mehmet Galip BAYSAN
1940ların
ortalarında İnönü’nün arzusunun uzun zamandan beri rejimin daha liberalleşmesi
olduğu biliniyordu. Dörtlü takriri veren milletvekillerinin İnönü’nün bu
görüşlerini bilmediklerini iddia etmek ve İnönü’nün desteğini hesaba katmadan
tamamen kendi insiyatifleri ile “büyük çıkışı” başlattıklarını söylemek
inandırıcı olamayacaktır. İsmet Paşa “mini muhalefet”in niyetini anlamıştı,
onları itmek, teşvik etmek ve kanat germek istiyordu. Muhalefet partisini Celal
Bayar gibi tecrübeli bir arkadaşın kurması onun bir hayali idi. Bu konuda, o
tarihte CHP Grubu Başkanvekili olan Kazım Özalp’in ilginç anıları vardır. Özalp
(Paşa) hem İnönü’nün, hem de Bayar’ın yakın ve eski bir arkadaşı idi. İnönü
kendisine defalarca Bayar’ın muhalefet partisini kurmasını arzuladığını
bildirmiş, bunu Bayar’a duyurmasını talep etmiştir. Bayar her defasında
kendisinin mazur görülmesini istemiş, böyle bir hareketi düşünmediği cevabını
vermiştir. İnönü ısrarından vazgeçmemiş ve sık sık Özalp’a “Ne oldu?
Yapacak mı?” sorusunu sormuştur.(1)
Aynı
günlerde İnönü’nün kararlılığını öğrenen Saffet Arıkan, Recep Peker, Mümtaz
Ökmen, Şemsettin Günaltay gibi aslar kendisine “Paşam bu izni verirseniz
sizin için öyle şeyler söylerler, öyle hakaretler yağdırırlar, öyle iftiralar
atarlar ki dayanamazsınız, vazgeçiniz” dediklerinde İsmet Paşa “dayanırım”
cevabını verecek (2) ve yeni bir parti kurulması çalışmalarını dikkatle
izleyecektir.
Suat Hayri
Ürgüplü Bayar’ın istifası üzerine yapılan durum değerlendirmesi sırasında,
İnönü’nün kendisine “Ürgüplü, sen parti reisliği yaptın, bu kadar parti
içindesin, partinin, senin kanaatiniz nedir?” diye sorduğu zaman “Bayar’ı iyi
tanımadığını ancak behemehâl bir parti kuracağı” cevabını verince, İnönü kendi
görüşlerini şöyle açıklar:
“Sayın
Bayar parti kuracaktır, bu memleket için hayırlı olacaktır. Müstakil grup
yerine müstakil bir partiyle karşı karşıya kalacağız. Şimdi buna
çalışmalısınız, hazırlığınızı yapın.”(3)
Celal
Bayar’ın o dönemle ilgili anıları da şöyledir:
“Saraçoğlu
Şükrü’nün Başvekilliğinin ilk günlerinde İsmet Paşa beni köşke davet etti.
İçerde havuzlu bölümde beni kabul etti. Yanında biri Yakup Kadri Bey olmak
üzere bir kaç kişi vardı. Beni ilgilendirmeyen bir konuda biraz konuştular.
İsmet paşa elimden tutarak;
- Size
söyleyeceklerim var…. dedi iç hole götürdü. Orada bana:
- Sizinle
beraber çalışacağız, arkadaşımız olacaksınız dedi. Ben olumlu, olumsuz karşılık
vermeden yüzüne baktım, vedalaşarak ayrıldım. Birkaç gün sonra Şükrü Saraçoğlu
davet etti. Bana grup başkanvekilliğini teklif etti. Düşünmek için mühlet
istedim. İki gün sonra Refik Şevket İnce ziyaretime gelerek bu tekliften
bahsetti ve kabul etmemi istedi. Hâlbuki ben hükümetin gidişini beğenmiyordum.
Grup başkanvekili olmak beğenmediğim politikayı gruba hazmettirmek işini
omuzuma almaktı.
- Müstakil
Grup Başkanvekilliğini kabul ederim dedim.
Saraçoğlu’nun
teklifini kabul etmediğimi İsmet Paşa’ya söylemem gerekir diye düşündüm.
Randevu alarak köşke gittim ve çalışamayacağımı söylediğim zaman Paşa,
- Saraçoğlu
çok üzülecek, dedi
Birkaç
zaman sonra İstanbul’a gittim. Beni Harbiye’de bir eve götürdüler. Orada Topçu
İhsan, Cafer Tayyar Paşa, Hasan Rıza Bey vardı. Tanımadığım birkaç kişi de
bulunuyordu. Bir parti kurmak lazım geldiğini söylüyorlar, beni bu işe teşvik
ediyorlardı. İzmir’e gittim, orada da halkın eğilimlerini yansıttıklarına
inandığım kimseler aynı yolda teşvikler yaptılar.” (4)
İnönü
çoğunlukçu demokratik düzene geçişi hızlandıran en önemli konuşmalarından
birini 1 Kasım 1945’te Meclis’in açılışı sırasında yaparak Celal Bayar ve
arkadaşlarına en büyük desteği verdi.
“Her
manasıyla bir ortaçağ kurumu olan imparatorluktan modern, medeni ve bütün
insanlık prensiplerini temel tutan bir Cumhuriyet doğmuştur. Devletin
karakterinin, bu kadar büyük değişiklikleri meydana getirebilmek için devrimci
olması zaruridir. İlk devirlerde fesin yerine şapkanın giyilmesini,
devletin laik bir Cumhuriyet olmasını ve Latin harflerini, bütün bunları açık
ve uzun bir tartışma ile kabul ettirmemizi insaflı hiç kimse
bekleyemezdi. Türkiye’de demokrasi usullerinin geçmişe ait hesapları
yapılırken bütün büyük devrimlerin 1923’ten 1939’a kadar meydana geldiği ve
altı seneden beri de bir Cihan harbi içinde bulunduğumuz unutulmamalıdır.
Bizim tek
eksiğimiz hükümet partisinin karşısında bir parti bulunmamasıdır. Bu yolda
memlekette geçmiş tecrübeler vardır. Hatta iktidarda bulunanlar tarafından
teşvik olunarak teşebbüse girişilmiştir. İki defa memlekette çıkan tepkiler
karşısında teşebbüsün muvaffak olamaması bir talihsizliktir. Fakat memleketin
ihtiyaçları şevkiyle hürriyet ve demokrasi savaşının tabii işlemesi sayesinde
başka siyasi partinin de kurulması mümkün olacaktır.
Tek
dereceli olmasını dilediğimiz 1947 seçiminde milletin çoklukla vereceği oylar
gelecek iktidarı tayin edecektir. O zamana kadar bir karşı partinin
kendiliğinden kurulup kurulamayacağını ve kurulursa bunun Meclis içinde mi,
dışında mı ilk şeklini göstereceğini bilemeyiz. Şunu biliriz ki, bir
siyasi kurul içinde prensipte ve yürütmede arkadaşlarına taraftar olmayanların
hizip şeklinde çalışmalarından fazla, bunların kanaatleri ve programları ile
açıktan durum almaları, siyasi hayatımızın gelişmesi için daha yapıcı bir
tutumdur.” (5)
Asım Us; o
dönemdeki izlenimlerini şu sözlerle özetlemektedir:
“Öyle
anlaşılıyor ki, dörtlü takrir parti Grubuna verildiği zaman, İsmet İnönü
bunların fikri ayrılıklarını görmüş ve kendilerini bir karşı parti yapmaya
mecbur edecek vaziyet almıştır. Partiden çıkarılmaları bunun neticesidir. İsmet
İnönü, bir karşı parti teşkilinin demokrasinin gelişmesi bakımından zaruri
olduğuna kani bulunduğu için, Demokrat Parti’nin kurulmasına yardım edecek
(gibi) görünüyordu.” (6)
Bu arada
CHP’nin sesi durumunda olan Ulus gazetesinde Falih Rıfkı Atay:
“Siz de
partinizi kurunuz, programınızı yapınız, açık, belli fikirlerle meydana
atılınız. Demokrasi memleketin ve milletin hayrını kendi düşündüklerinde gören
partiler arasında bir savaşmadır.”(7) ve “Partiler kurulmak isteniyorsa da
olmaz mı diyoruz? Partiler kurulmuştur da seçime katılmaktan mı menediyoruz”
gibi yazılarla muhalefeti teşvik ediyordu.
DİPNOTLAR:
(1) Metin
Toker; Tek Partiden Çok Partiye 1944-1950,,s.69 (İstanbul-1990)
(2) Metin
Toker, İsmet Paşayla 10 Yıl, 1954–1957, Birinci Cilt, s.156 (Akis Yayınları,
İkinci baskı, Ankara–1966)
(3) Hıfzı
Topuz- Hüsamettin Ünal: Cumhuriyetin Beş Dönemeci, s.113(İzmir–1984)
(4) Mehmet
Kemal: Celal Bayar Efsanesi ve Raftaki Demokrasi, s.25–26 ( İstanbul–1980)
(5) Feruz
ve Bedia Turgay. Ahmad Türkiye’de Çok Partili Politikanın Açıklamalı
Kronolojisi, s.15 (İstanbul/ Ankara–1976); Cem. Eroğul: Demokrat Parti Tarihi
ve İdeolojisi, s.5 (Ankara–1990); Kema Karpat Türk Demokrasi tarihi,
s.131(İstanbul–1967); Taner Timur; Türkiye’de Çok Partili Hayata Geçiş,
s.15–16( İstanbul–1991); M. Toker, Tek partiden Çok Partiye, s.78, 79
(6) Asım
Us, 1930–1950 Hatıra Notları, s.669; Mehmet Kabasakal; Türkiye’de Siyasal Parti
Örgütlenmesi1908–1960, s.168(İstanbul–1991)
(7) Tek
Partiden Çok Partiye, s.73
Dr.
M. Galip Baysan
***
***
NASIL KURDU/3
Dr. M. Galip Baysan
1 Aralık 1945’te Bayar’ın yeni bir parti kuracağı
açıklandı.(1) Bunun üzerine Hüseyin Cahit Yalçın “Demokrasinin gerçekleşmesi
için en az iki partinin bulunması gerektiğini, (ikinci parti) için de en iyi
çarenin mevcut fırka içinden, bazı şahısların ayrılarak, esas programda aynı
görüşte kalmakla beraber, bir kontrol partisi vücuda getirmeleri olacağını söylemiş
ve bunun çok faydasının görüleceğine inanmıştık. İşte şimdi bu yeni partiyi biz
böyle bir kontrol partisi mahiyetinde görüyoruz”(2) sözleriyle yeni partiyi
desteklerken, F.R. Atay’da Ulus’un 3 Aralık 1945 tarihli sayısında “Yeni Bir
Muhalefet Partisi” başlığı altında yazdığı bir yazı ile tabiatıyla İsmet
İnönü’nün onayı altında Celal Bayar’ı şu sözlerle teşvik ediyordu:
“Celal Bayar’ın Kemalizm davasına ve Türk devrim
geleneklerine uygun bir muhalefet partisi kurmaya ve işletmeye muvaffak
olmasını bizde en aşağı kendisi ve arkadaşları kadar dilemekteyiz. Celal Bayar
bizim partimizde fazileti, dürüstlüğü ve ülkücülüğü ile şöhret kazanmıştır.
Karşımızda bu vasıfta bir liderin muhalefet partisini kurmasından memnun
olmamak imkânı var mıdır?” (3)
3 Aralık 1945’te CHP’den istifa eden Bayar’ı 4 Aralık günü
yemeğe davet eden İsmet Paşa kendisi ile yeni parti kuruluşu, ana ilkeleri
konusunda bir görüşme yapmıştır. Bu arada Bayar, yeni partinin rozeti ve
programını da yanında götürmüştü. İnönü programı okuduktan sonra şu soruları
sordu:
- “Terakkiperverlerde olduğu gibi, “İtikadı
diniyeye riayetkârız diye bir madde var mı?”
Celal Bayar,
- Hayır Paşam. Laikliğin dinsizlik olmadığı var,
cevabını verdi.
- Ziyanı yok. Köy Enstitüleriyle, İlkokul
seferberliğiyle uğraşacak mısınız?
- Hayır
- Dış Politikada ayrılık var mı?
- Yok
- O halde tamam”(4)
Refik Şevket İnce’nin “Günlüğü”nde belirttiğine göre Celal
Bayar, İnönü ile üç saat görüşmüş, İnönü kendisinin kuşkulandığı her şeyi
sormuş. Celal Bayar fikirlerini söylemiş. Hepsine memnuniyetini göstermekle
beraber;
“Çalışınız sizi ezdirmem” demiştir. (5)
Celal Bayar’da daha sonra bu görüşme ile ilgili olarak “Halk
Partisinin sayın lideri İsmet İnönü Türkiye’de demokrasinin kurulmasını
samimiyetle istiyordu” diyecektir.(6)
İnönü 75.doğum yıldönümünde Akis dergisinin kendisi ile
yaptığı görüşme sırasında bu görüşme ile ilgili olarak şu sözleri söylemiştir:
“Sayın Celal Bayar hazırlamış olduğu Demokrat Parti
Programını bana getirmek nezaketinde bulunduğu zaman, kendisi ile partisi
hakkında ilk görüşmemiz oldu. Hiçbir zata, bir parti teşkil etme teklifinde
bulunmadım”.(7)
İsmet Paşa Cumhuriyet’in kurucusu eski arkadaşlarından da o
yıllarda şikâyetçidir ve şikâyetini şu sözlerle dile getirmektedir.
“Rauf Bey (Orbay) milletvekilliğini geri çevirir, elçilik
önerilir, kabul etmez. Celal Bayar’a görev önerilir, geri çevirir. Mareşal geri
çevirir. Neden? Biz ülkeye kötülük mü yapıyoruz? İhanet mi ediyoruz?”.(8)
Bütün bu olaylar bir ay sonra (7 Ocak 1946)’da kurulmuş olan
Demokrat Parti’nin adım adım, her safhada İsmet Paşa’nın hoşgörüsü, izni,
teşvik ve desteği ile kurulmuş olduğunu göstermektedir.(9)
İsmet Paşa Sovyetler Birliği ile siyasi gerginliğin artan
bir tempo ile geliştiği bir dönemde ne bir “sol” ne de geriye dönüş özlemi ile
yanan bir “sağ” muhalefeti göze alamazdı. Tıpkı Atatürk’ün yaptığı gibi
muhalefet kendi güvendiği kişilerin kontrolünde kurulmalıydı. Bu nedenle Celal
Bayar olabildiğince desteklenecekti:
Celal Bayar’ın “İnönü, ben Adnan Menderes ve
arkadaşlarımızın kurduğu Demokrat Partide demokrasinin kurulmasını samimiyetle
istemiştir”(10) şeklindeki açık ifadelerine rağmen mili mücadele döneminin ünlü
ismi Ahmet Ağaoğlu Bey’in oğlu Samet Ağaoğlu’nun bu konudaki görüşleri tamamen
olumsuzdur.
“Mesela ben ve benim gibi bu partide sorumluluk yüklenmiş
kimselerin büyük çoğunluğu İsmet Paşa’nın demokrasinin kurulmasını samimiyetle
istediğine inanmamıştık. O kadar inanmamıştık ki, 10 yıl boyunca ileri
sürdüğümüz belli başlı sloganlardan biri de “İnönü ile demokrasi kurulmaz” sözü
oldu. Biz İsmet Paşa’yı hep demokrasi aleyhinde olarak kabul ettik, ona ve
partisine hep bu silahla hücum ettik. Ben bugün de aynı inançtayım (1972).
İnönü hiçbir zaman demokrasi kavramına samimiyetle bağlı olmamıştır”.(11)
Muhalefetin oluşmasında farklı görüşte olanlar da vardır.
Bunlardan Hikmet Özdemir’in görüşleri şöyledir.(12)
“Gerçekte, İkinci Dünya Savaşı boyunca çektiği sıkıntıyı,
karaborsayı, Milli Şef İsmet İnönü’ye ve CHP’ye bağlayan halk, bütün bunların
sorumlusu diye gösterilen adamı ve bürokrasisini iktidardan uzaklaştırmak için
uygun ortamı beklemiştir. Kaldı ki, DP’nin doğuşunu ve gelişmesini hazırlayan,
programları ve önderlerinin söylevlerinden çok, halkın içinde tek parti
rejimine karşı kendiliğinden gelişen muhalefet olmuştur. Nitekim DP
önderlerinin 1946’ya kadar uzun süren bir muhalefetle, gazete çıkararak, örgütlenerek,
tutuklanıp hapse girerek ün yapmış politikacılar olmadıkları bilinmektedir.
1945 ortasında Mecliste muhalif tutum ve harekete başlayanların, 1946’da
kitlelerin önderi haline gelmeleri, dikkatle üzerinde durulması gereken bir
olgudur”.(13)
1946 yılı başlarından itibaren DP teşkilatlanmaya başlarken
İnönü, muhalefetin elinden bazı kozları almak ve partisine daha liberal bir
biçim vermek için 25 Nisan’da yayınladığı bir bildiri ile CHP kurultayını 10–11
Mayısta olağanüstü bir toplantıya çağırıyordu. Bu kurultayda önemli kararlar
alınmıştır. Bizzat İnönü’nün önerisiyle, kendisinin “Değişmez Başkan” sıfatı
kaldırılmış, sınıf esasına göre dernekler kurulabileceği kabul edilmiş ve Türk
tarihinde ilk defa olarak tek dereceli seçim sistemi kabul edilerek artık önemi
kalmamış olan, parti içi muhalefet örgütü “Müstakil Grup”ta lağvedilmiştir, Bunun
yanında 1947 yılında yapılması gereken genel seçimlerin 21 Temmuz 1946
tarihinde (2 ay kadar sonra) yapılması uygun görülmüştür.(14)
Ünlü 1946 seçimleri bu havada baskın şeklinde ve DP daha
yurt çapındaki örgütlenmesini tamamlayamadan yapıldı. “46” seçimleri olarak
anılacak bu seçim tartışmalı sonuçlarına rağmen Türkiye’de “tek dereceli” ve “çok
partili” olarak yapılan ilk seçimdir. Seçim sonunda 403 CHP’li, 54 DP’li ve 8
bağımsız milletvekili Meclis’e girmiştir. Meclis 5.8.1946’da ilk toplantısını
yapmış ve yeni hükümet Recep Peker tarafından kuruldu ve ülkede çok partili
demokratik düzene geçiş için ilk adımlar çok tartışmalı bir siyasi yaşama doğru
atılmaya başlandı.
Bu yazı serisini bitirirken şu gerçeği haykırmak isteriz ki;
bütün aleyhte konuşmalara, ithamlara, yakıştırmalara rağmen Türkiye’de çok
partili demokratik düzeni planlayan ve kuruluşunu hazırlayan Mustafa Kemal
politikasının en yakın uygulayıcısı, ikinci Cumhurbaşkanımız İsmet İnönü
olmuştur. Günümüz politikacılarının siyasi rant elde etmek amacıyla bu onuru
sadece Demokrat Parti ve onun liderlerine vermeğe çalışmaları pek doğru bir
değerlendirme sayılamaz ve mümkün olduğu kadar derinlemesine ele aldığımız tarihi
gerçeklerle uyuşmamaktadır.
Bize göre Demokrat Parti liderleri tarihi gelişmelerin
kendilerine verdiği şansı çok iyi kullanmış ve tek parti iktidarı ve yapılan
devrimlerden doğan hoşnutsuzluğun sonucu olarak 1950 seçimlerinde büyük bir oy
desteği ile iktidar olmayı başarabilmişlerdir. Böylece ilk defa bir muhalefet
partisinin normal bir seçim sonucu iktidara gelmesini başarmış ve çok partili
demokratik düzeni başlatmışlardır.
DİPNOTLAR:
(1) F. ve B. Ahmad, a.g.e., s.15
(2) H.C. Yalçın, Tanin, s.12, 1945; F. ve
B. Ahmad, a.g.e., s.15-16
(3) F.R. Atay, Ulus, 3.12.1945; Tek
Partiden Çok Partiye, s.41–42
(4) ( Tek Partiden Çok Partiye,
s.41–42
(5) Milliyet, 1.10.19982; M. Kabasakal,
a.g.e.,s.167
(6) Celal Bayar, Başvekilim, Menderes, s.9
(Derleyen İsmet Bozdağ, Baka Matbaası)
(7) Fahir Giritlioğlu, Türk Siyasi Tarihinde
Cumhuriyet Halk partisinin mevkii-I, s.173 (Ayyıldız Matbaası, Ankara–1965)
(8) Celal Bayar Efsanesi, s.78
(9) T. Timur, a.g.e.,s.16
(10) S. Ağaoğlu, DP’nin Doğuş ve Yükseliş
Sebepleri, Bir Soru, s.59 (Baba Matbaası–1972)
(11) Aynı eser, s.59
(12) Dr. Hikmet Özdemir, Rejim ve Asker–1989)
(13) Hikmet Özdemir, Rejim ve Asker, s.17
(14) T.Timur, a.g.e., s.53; C. Eroğul, a.g.e.s.,
14; F. ve B. Ahmad, a.g.e,s.20; M. Goloğlu, a.g.e.,s.46-52; K.H. Karpat,
a.g.e.,s.137
Dr. M. Galip Baysan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder